18 Aralık 2014 Perşembe

TAJ MAHAL AŞK MI HÜZÜN MÜ ?

Uttar-Paradesh, ülkedeki en büyük üçüncü eyalet. Bağımsızlıktan beri ülkenin politika ve kültüründe çok önemli yeri var, başbakanların yarıdan fazlası bu eyaletten çıkmış. Ganj nehri eyaletten geçer ve ülkemizde de ölü yakma törenleri nedeni ile yaygın olarak bilinen Varanasi şehri de bu eyalette.
Yakın dönemde Babil İmparatorluğu'nun bir kısmını oluşturur. Babil’in başkenti ( Agra şehri günümüzde) Taj Mahal, Agra Fort ve Fatehpur Sikri gibi UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Babür dönemine ait üç büyük yapı ile Agra şehri en çok turist alan bölgelerden biri.
Büyük Mahabhanata Destanı'nda Agra bölgesi “Agraban” (Tanrı Krishna 'nın ülkesi Bri, Bhumi'nin bir parçası) olarak tarif edilir. Şehir eski tarihini ayakta tutmakla bir kere ziyaret edenin hafızasından asla çıkmayacak bir anı yaratıyor. Şehir Ganj'ı besleyen kollardan birisi olan Yamuna nehrinin kıyısına kurulmuş.
Şehre hava, kara ve demir yolu ile ulaşılabiliyor. Karayolu ile Delhi'den 6 saat uzaklıkta. Yeni yapılan ücretli yoldan gidilince eskisi gibi inekler için yolda durmak gerekmiyor, yol 4-5 şeritli, son derece konforlu.
Temiz, lezzetli ve hijyenik yiyecek açısından en uygunu 5 yıldızlı otellerde konaklamak ( gecelik 2 kişi için 150-200 TL civarında) ama elbette her bütçeye uygun otel bulmak mümkün.
Hepimizin son derece iyi bildiği ve aşk anıtı kabul edilen Taj Mahal şehrin incisi, hemen hemen tüm şehirden görülebilecek şekilde yükseğe yapılmış. Yamuna nehrinin kıyısına Agra Fort'un (Agra Kalesi) tam karşısına inşa edilmiş. Saf mermerden 20 bin kişinin çalışması ile 22 yılda tamamlanan anıt mezarı Şah Cihan erken yaşta vefat eden karısı Mümtaz Mahal 'in son dileğini yerine getirmek için yaptırmış. Şah Cihan ve karısı Mümtaz Mahal'in mezarları yapının içerisinde mermerden yapılmış bir dantelle çevrelenmiş halde yanyana.
Taj Mahal’in süslemeleri değerli ve yarı değerli taşlarla mermer içine oyularak yapılmış bizdeki sedef kakma işçiliğinin mermere işlenmiş hali gibi. Son derece sert olan mermeri bu şekilde işleyebilmek mucize gibi. Daha sonra gittiğimiz atölyede işlemelerin nasıl yapıldığını görme fırsatımız oldu. İnanılmaz bir emek. Bu işlemeleri bugün yapanların Taj Mahal'in yapımında çalışan ustaların soyundan geldiğini söylüyorlar. Günün her saatinde hatta saniyesinde farklı bir ışık saçan anıtı ziyaret etmek için en uygun saatler gün doğumu ve gün batımı. Biz gün doğumunda ziyaret için sabah 04.30 da uyanıp 5'de otelden ayrıldık. Kapı açıldığında içeri giren ilk turistlerdendik. Hem sıcak açısından, hem kalabalık olmadan hem de mükemmel manzara için saatimizin doğru seçim olduğunu gördük. Dış kapıdan içeri girer girmez önümüze açılan muhteşem manzara unutulmazdı. Taj Mahal bütün güzelliğiyle parlıyordu. Kendimi tutamayarak rehberimize “ ne büyük aşkmış” dedim. O da bana “gerçek aşk” dedi. İçimden “günümüzde böyle aşklar mümkün mü?” diye düşündüm.
Tüm turistlerin verdiği pozları vererek bolca fotoğraf çektirdik, ayrıca peşimize düşen yerel fotoğrafçı da bizi çekti. Sonunda fotoğrafları albüm haline getirip dijital kopyaları ile bize sattı. Fotoğraflar çekilirken kendimizi Side'de akşamüzeri güneş elindeymişçesine pozlar veren Rus turistler gibi hissedip bol bol güldük.
Bahçeden yavaş yavaş ilerleyerek binaya doğru yürürken minicik sincapları gördük. Daha sonra bunları şehrin pek çok yerinde göreceğimizi henüz bilmiyorduk. Binanın dört yanında yer alan minareler ( öyle bir açı ile yapılmıştır ki) deprem olsa yapının üzerine değil boşluğa düşecek eğim ile inşa edilmiş. Mezarın sağ ve sol tarafında iki adet cami inşa edilmiş,camilerden birisi sadece simetriyi sağlamak için. Hindistan'ın diğer bölgelerinden ve Orta Asya'dan getirilen malzemeler için bin filden bir filo oluşturulmuş. Kullanılan kırmızı taşlar Fatehpur Sikri'den, yeşim ve kristal Çin'den, turkuaz Tibet'ten, safir Sri Lanka'dan kara elmas ve akik Arabistan’dan, pırlantalar ve diğer değerli taşlar ana vatanlarından buraya getirilmişler. Ana malzeme beyaz mermer Rajastan'dan getirilmiş. Beyaz mermer üzerine bütün bu değerli ve yarı değerli taşlar kakma ile işlenmiş. Herbiri muhteşem süslemeler bunlar, rengarenk çiçekler, kuşlar. Mermerden oyulmuş nefis çiçek figürleri var. Blok mermerden yapılmış pek çoğu, üstelik bu mermer inanılmaz sert. Yapılar akıl alır gibi değil. Müthiş emek, para ve inanç ancak bu yapıyı inşa edebilir.
Mümtaz Banu kocasının sarayının tam karşısında son uykusuna yatmış, aralarında sadece Yamuna nehri var. Karşılıklılar ama ulaşılmazlar. Kraliçe Banu gerçekten son dileğinde olduğu gibi tüm dünyanın bildiği eşi benzeri olmayan ve her daim kocasının görebileceği bir mezarda yatmakta. Anıt mezar ile ilgili teknik bilgiyi Hindistan'la ilgili hemen her yazıda okuyabilirsiniz. Beni asıl düşündüren Mümtaz Banu'nun 14. çocuğunu dünyaya getirirken kanamadan ölmesi. Şah Cihan Mümtaz Banu aşkının maddesel simgesi olan Taj Mahal inanılmaz bir yapı, üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen tüm ihtişamı ile Agra şehrini süslemeye devam ediyor.
Tarihte olagelmiş olayların sonradan efsaneleştirilerek anlatılması çok yaygındır hepimizin bildiği gibi. Kraliçenin tedavi edilemez bir hastalıktan öldüğünü düşünüyordum oysa 14. çocuğunu dünyaya getirirken ölmüş. Bunu öğrendiğimde garip bir duyguya kapıldım, sanki kraliçe Şah Cihan'dan ölüm nedenini unutmaması ve her gün hatırlaması için bu anıt mezarı istemiş gibi geldi. Belki kadınca bir hisle düşündüm, ‘böyle olmalı’ diye ve Şah Cihan 'da duyduğu vicdan azabından mezarı elinden geldiğince özenli, sanatsal ve ulaşılmaz inşa ettirdi.
Son yıllarını oğlunun kendisini hapsettirdiği odadan Taj Mahal'i seyrederek ölmesi de bende “ ilahi adalet tecelli etti” hissi yarattı ya da ben hikayeye bambaşka bir yorum yaptım kendimce ve kadınca.

17 Aralık 2014 Çarşamba

ÇOCUĞUNUZ DOĞA VE SİZ

Biz küçükken anne babamız bizi sokaktan içeri sokmak için uğraşırdı. Şimdi ise çocuğu sokağa, doğaya çıkarmak için çaba sarfediyoruz. Peki bilgisayar dünyasının hakim olduğu günümüzde onlara doğayı nasıl cazip hale getirebiliriz? Ben hep doğayı ve doğada olmayı sevdim. Geçen gün bir sohbet de küçükken kızımla doğada neler yaptığımızı anlattığımda arkadaşım mutlaka bunları paylaşmalısın dedi.
Bir kütüphaneyi ziyaret etmek sizi ya çok heyecanlandırır ya da çok sıkar. Raftan alacağınız bir kitap sizi başka diyarlara götürebilirken, sessiz- kasvetli ortam sizi boğabilir de. Bir ormanda yürüyüş yapmak, bir müzeyi ziyaret etmekte bir kütüphaneyi gezmek gibidir. Müzeyi dolaşırken her yer taş, ormanda yürüyüş yaparken her yer ağaç da diyebilirsiniz, yeni keşiflerde bulunmanın heyecanıyla zamanı da unutabilirsiniz. Bu nasıl gezdiğinize ve onun dilini ne kadar bildiğinize göre değişir. Her ağaç, yerdeki her iz doğru okumayı bilirsek bize başka mesajlar verir. Her keşifte yenileri için bizi heyecanlandırır.
Antalya'da olmak doğayla kucaklaşmak için elbette büyük şans. Bu doğa sevgisinin ileriki yaşama da ne kadar etkili olduğunu kızımın SBS sınavında gördük. Kızımın öğretmeni eşime siz bu kıza dikkat eğitimimi aldırdınız dediğinde eşim hiç düşünmeden direk hayır demiş. Çünkü hiç böyle bir eğitim almamıştı. Bunu bana anlattığında ben hayır eğitim aldı dediğimde eşimin yüzündeki ifadeyi tahmin edersiniz. Bende ona küçükken yaptıklarımızı hatırlattım.
Kızımla küçükken deniz kıyısına gider küçük taşlar toplardık. Bir gün yuvarlak beyaz , başka bir gün siyah yassı diğer bir gün ise kahverengi şekilsiz taşları bulmak için yarış yapardık. Bugün geriye baktığımda o gün için bilinçsiz olarak yaptıklarımız çocuğun baktığı yerdeki farkları görmesini sağlayan çok etkili bir faaliyetmiş.
Peki doğa muhakeme yeteneğimizi geliştirmek için bize yardımcı olur mu? Çocuğunuzla bir gün bir dere, nehir kıyısında yürüyüş yapın. Sudaki taşlardan bir tanesini alıp inceleyin. Etraftaki taşlar köşeliyken sudaki taşlar yuvarlaktır. Sudaki taşların su gücüyle aşınarak top gibi yuvarlak hale dönüştüğünü keşfetmek onu çok mutlu edecektir. Ama bir sonraki gezinizde deniz kıyısında çıkıntılarından kurtulmuş ama bu sefer top gibi olmak yerine yassılaşmış taşlara bakın. Her ikiside suyun etkisiyle pürüzlerinden kurtulmuş. Ancak bir tanesi yuvarlakken bir diğeri neden yassılaşmış? Çocuğunuzu denizin kıyısına oturtun ve denizin hareketlerini gözlemlerken bir taraftanda nehiri ve onun hareketlerini düşünmesini isteyin. Arada ne fark var ? Nehir hareketi tek yöne olduğu için taşlar yuvarlak şekil alırken , denizin gel git hareketleri nedeniyle taşlar yassılaşır bizde böylece çocuğumuzla denizde taş sektirme yarışı yapabilirsiniz. Antalya'da yaşıyorsanız Boğaçay'ın denize döküldüğü yer veya Adrasan koyunun sol tarafında çayın denizle buluştuğu nokta bu inceleme için çok uygun yerler.
Deniz kıyısına gelmişken deniz kabukları toplayın şekillerinin, renklerinin ve boyutlarının ne kadar farklı olduklarını görecekesiniz. Bunlardan topladıklarınızın bir kısmını bir sonraki haftasonu için hobi malzemeleri dükkanından aldığınız ham çerçeveyi çocuğunuzla istediğiniz renk veya renklere boyadıktan sonra üzerine yapıştırın. İçine koyacağınız o güne ait güzel bir fotoğraf sizin için unutulmaz bir anı olacaktır. Başka bir tatilde yurtdışından gelen ve bir çok tatil beldesinde satılan okyanuslardan toplanmış dev deniz kabuklarından alarak aradaki farkları , nedenleri tartışmak çocukların denizin bile aynı olmadığını anlamasını sağlayacaktır.
Bir pazar günü bir çakmak, bir çakı, taze ekmek ve bir kangal sucukla sırt çantalarınızı alıp bir ormanda yürüyüşe çıkın. Antalya'da bunun için bir çok olasılık var ve bir çoğu çam ormanı. Çam ormanlarını gezerken ağaçların altında hemen hemen hiç yeşillik olmadığını fark edeceksiniz. Bunun sebebi çam yapraklarının asidik özelliğinden dolayı toprakta çim, ot vb yetişmesine izin vermemesidir. Bu kuru yapraklar özellikle yazın ortama atılan bir izmaritin, bırakılan bir cam şişenin veya piktikte unutulan kırık bir cam bardağın çabucak büyük bir yangın çıkarmasına neden olur. Eğer ormana yazın giderseniz elinizde götüreceğiniz büyüteç ve bir parça kağıtla yapacağınız deney bunu çocuğunuzun hafızasına unutulmamak üzere kazıyacaktır. Yaz veya kış ormanda toplayacağınız kozalaklarla , etraftaki taşlardan yapacağınız ocakla , bulduğunuz dalları yontarak sucukları geçireceğiniz şişlerle yakacağınız ateş ve bunu yaparken ateşin etrafa yayılmasını önlemek için alacağınız tedbirler çocuğunuzun kendisini tam bir doğa kaşifi olarak hissetmesini sağlayacaktır. Bu keşif sırasında ise ormanı tanıyacak , ondan nasıl faydalanacağını ama bunu yaparken ona nasıl zarar vermeyeceğini öğrenecektir.
Asıl önemli soru aynı soruya aynı cevapları veren çocuklar mı farklı bakmayı bilen çocuklar mı yetiştirmek istiyoruz? Orman yürüyüşünde çocuğunuza ağaçların üzerindeki yosunlar hangi yönü gösterir sorusuna birazcık bu konuya ilgisi olan herkes gibi gururlanarak kuzey diyecektir. Bu doğru ve faydalı bir bilgi ama bizim amacımız sorulara , olaylara farklı bakmasını sağlamak ise hedefimiz “hangi yarım kürede ?” sorusunu soran çocuklar yetiştirmektir. Bunu başarmış kişi sayısını görmek istiyorsanız bu bilgiyi doğrulamak için araştırmanızı öneririm.